16 Ocak 2010 Cumartesi

AnKi

Kahvalti

Bu sabah Sinan ve Berrin ile Hidiv Kasri’na kahvaltiya gittik. Mekana girer girmez bir de baktik Bedri ve Serpil de arkadaslari ile kahvaltidalar. Ilginc bir karsilasma oldu.

Istanbul’un 2010 Avrupa Kultur Baskenti olmasiyla ilgili bugun kutlamalar vardi, hala da devam ediyordur. Biz de bunu kutlamak icin dun kulturel bir aktivite yapalim ve sinemaya gidelim dedik.

Holmes

Sherlock Holmes uzun sayilacak bir filmdi. Gerci bu filmden alinacak zevkle de alakali sanirim. Daha onceki uyarlamalarindan alisik oldugumuz Holmes’un o kulaklari kapatan sapkasi, garip paltosu, agzindan dusurmedigi piposu, yapay ingiliz centilmenligi ince elenip sik dokunarak bir suzgecten gecirilmis, kimileri komple atilmis  kimileri ise tadinda bir yorumla ele alinmis. Yerinde de olmus hani. Gunumuze daha uygun daha ‘cool’ bir Sherlock Holmes gelmis. Film, kendini verip akil yurutulecek yerlerde yonetmenden once akil yurutmeye calisan icin ekstra keyif vaad ediyor. Ozellikle filmin ikinci yarisinda bir noktadan sonra ben koptum, aksiyon o kadar on plandaydi ve yogundu ki, kafayi calistirmaya yetecek glikoz kalmadi, ve haliyle sonlari sikici bir hal almaya basladi.

“Lock, Stock & Two Smoking Barrels”, “Snatch” ve “Revolver” ele alindiginda Guy Ritchie’nin daha cok benzer tarz filmler yapmaktan hoslanan biri oldugu izlenimi edinilebilir –ki bu tarz benim de ziyadesiyle hosuma giden ve keyif veren bir tarz- ve bu “Sherlock Holmes” filmiyle ilgili bazi beklentiler olusturabilir. Olusturmamali!

Gerci film 300 milyon dolari simdiden gecmis durumda. Filmin sonundaki yeni bolume hazirlik sekanslari bosa gitmeyecek demek ki.

Izlenecekler arasinda sirada tum elestirmenlerin yere goge sigdiramadiklari Up In The Air var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder